29 Nisan 2013 Pazartesi

Şenlikler festivaller derken bügun başlıyor. Tiyatro festivallerinin ilk etkinliği Oktay Kaynarca ve Selçuk Yöntem söyleşisiyle başlıyor.Bugün saat 14:00 da Pamukkale Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezinde.. 
Gidelimmm ... :)

İSTANBUULL

Bazen rüyaların şehri, bazen birçok şiirin, şarkının sözü, aşk, umut, tarih, sanat, uygarlık şehri. Harikalar ülkesi gibi iki kıtayı birleştiren harika bi şehir...















kaynak:https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0stanbul

Mona Lisa


Perulu mimar Lorenzo Piqueras’ın tasarımı “Salle des Etat” adlı salonun sadece ışıklandırmasına bile milyonlarca dolar harcandı. Müze sözcüsü Mona Lisa’ya ayrı bir salon ayırmalarının nedenini şu sözlerle açıklıyor: “Ziyaretçiler, ona bakmaya doyamıyorlar. Çoğu kez 2 hatta 3 kez daha bakıyorlar. Ve tablonun önünde yığılma oluyor.” Peki Mona Lisa’nın dünyanın en popüler tablosu olmasının sırrı ne? İşte Mona Lisa’yla ilgili az bilinen 10 gerçek.

1- Mona Lisa’yı Fransızlar “La Joconde”, İtalyanlar ise “La Gioconda” olarak biliyor yani “Madonna Lisa”nın kısaltması. Bu da “Leydim Lisa” dernek.
2- Mona Lisa’nın gerçekte kim olduğu hâlâ bir sır. Ancak tarihçiler onu Floransalı bir işadamı olan Francesco del Giocondo’nun eşi Lisa del Giocondo olduğuna inanıyor.
3- Diğer teoriler ise, Da Vinci’nin annesi, Meryem Ana, hayat kadım ve hatta Da Vinci’nin kendisi olduğu.
4- Da Vinci tabloyu 1503-1506 arası yaptı. Resme aşık olduğu sanılan Da Vinci, tabloyu Francesco del Giocondo’ya vermek yerine Fransa’ya kaçırdı.
5- Fransız Devrimi’ne kadar bir çok Fransız Kralı’nın sarayında yer alan tablo, Napolyon’un metresi Josephine’in yatak odasını da süsledi.
6- 1804′ten beri Louvre’da sergilenen Mona Lisa’nın kaşı yok. Kadınların kaşlarını traş etmesi 16′ncı yüzyıl Avrupa’sında yaygın bir gelenekti.
7- Louvre’da 6 bin tablo olmasına rağmen ziyaretçilerin yüzde 95′i ilk iş olarak 77 cm x 53 cm ebatlarındaki bu küçük tabloya koşuyor.
8- Saatte 1500 kişinin ziyaret ettiği tablo sabit 20 derece ısıda 3 kat camın arkasında korunuyor. Müze ise her yıl 330 bin Mona Lisa konulu ürün satıyor.
9- Tablo 1911′de çalındı. 2 yıl sonra yaratıldığı yer olan Floransa’da bulundu. Soygunla ilgili sorgulananlar arasında ünlü ressam Picasso da vardı.
10- Yağlı boya tablo her yıl bir gün indirilerek temizleniyor. Mona Lisa’nın ziyarete açık olmadığı o gün Louvre Müzesi’nin en sakin günü oluyor.

Bilgi Nedir?



Günün Fotoğrafı

MSN Günün Fotosu

28 Nisan 2013 Pazar

Haftanın Kareleri

Keskin nişancı milisler, psikolojik eğitimin bir parçası olan, ‘su altında nefes tutma’ alıştırması yaparken görüntüleniyor. Çin



Çin'in güneybatısındaki Sıçuan eyaletinde meydana gelen 6.6 büyüklüğündeki deprem, dev pandaları da etkiledi. Korkudan ağaçlara tırmanan dev pandalar, bakıcıların yardımıyla sakinleştirilerek aşağıya indirildi. Çin


 Avrupa Ligi yarı final ilk maçında Benfica'yı ağırlayan Fenerbahçe, rakibini adeta sahadan silerken, farklı galibiyeti kaçırdı. İlk yarıda önce Sow'un kafası, ardından Baroni'nin penaltısı direkten dönerken, ikinci yarının başında da Kuyt’ın nefis vuruşunu yine direk durdurdu. Ama 38 maçtır yenilmeyen güçlü rakibi Benfica'yı dize getirmeye kararlı olan Fenerbahçe, 71. dakikada Egemen'in kafasıyla golü bulmayı başardı ve maçı 1-0 kazandı. Türkiye


Dolunay gecesinin bir diğer güzel görüntüsü ise, Panama City’de kaydedildi. Panama

Bangladeş’te içinde 2 binden fazla işçinin bulunduğu 8 katlı tekstil atölyesi, ihmal sonucu çöktü. Çöken binanın görüntüsü ve ardından yaşanan kaos ise kameralara böyle yansıdı. Bangladeş
  Yaza hazırlık için tüyleri kesilen alpakalar, adeta tazelenmiş bir şekilde objektife poz veriyorlar. Evcilleştirilmiş bir deve türü olan alpakalar, genellikle yünleri için besleniyor. Almanya

Pazartesi deyince akla gelenler ...:)






















Pamukkale Üniversitesi Bahar Etkinlikleri :))



Zordur benimle yürümek. Bunu, benimle yola çıkanlar bilir, hepsi yarı yolda gittiler. Suç kimde? Ben zoru seviyorum, onlar sevmiyor. Yapacak bir şey yok. Suçum var mı? Tabi ki var. Zor yola, kolay kişilerle çıkmak en büyük hatam... 
           Charles Bukowski...
Hayat üzülmeye zaman ayıracak kadar uzun değil. Kimsenin içinizde ki çocuğu öldürmesine izin vermeyin...

Barış Manço Kimdir?



2 Ocak 1943 tarihinde İstanbul´da doğdu. Sahnelerle ilk kez 1958 yılında Galatasaray Lisesi´nde öğrenciyken tanıştı. Galatasaray Lisesi´ni bitirdikten sonra yüksek öğrenimini tamamlamak için Belçika´daki 'Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi´ne gitti.


Grubu 'Kurtalan Ekspres' ile beraber Türkiye´de ve yurtdışında birçok ülkede konserler verdi. Yaptığı 200´den fazla beste sayesinde 12 altın ve 1 platin albüm kazandı. Ayrıca bu besteler Arapça, Japonca, Farsça, İngilizce ve Fransızca gibi birçok dile çevrilerek farklı sanatçılar tarafından yorumlandı.

Manço´nun şarkıcı ve besteci kişiliği, sunucu ve program yapımcısı kişiliğiyle de birleşerek ortaya herkesin çok sevdiği 'Barış Manço' çıktı. Ekranların en sevilen eğlence ve kültür programlarından biri olan '7´den 77´ye', ilk olarak 1988 yılında TRT1´de yayınlanmaya başladı. 1998 yılının Haziran ayında 378. kez ekrana gelerek Türk televizyonculuğunda ulaşılması zor bir rekoru kırdı.

2 Ocak 1975 tarihli Baba Bizi Eversene, sanatçının tek sinema filmidir. Barış Manço bu filmde başrol oynamış ve filmin müziklerini Kurtalan Ekspres ile beraber yapmışlardır.

1993 yılında Milliyet Gazetesi'nde Oku Bakiim başlığıyla konularını günlük hayattan alan köşe yazısı yazmaya başladı ve 1995 yılına kadar yazmaya devam etti.

Türkiye'de temel eğitimin beş yıldan 8 yıla çıkarılmasına destek olmak amacıyla eşi Lale Manço ile birlikte İstanbul'un Tuzla ilçesinde bir okul yaptırdı. 1997 yılında inşasına başlanan 30 derslikli Tuzla Barış Manço İlköğretim Okulu 2000 yılında eğitime başladı.

'Türkiye´nin Evliyası' lakabını da kazanan sanatçının, 'Barış Manço Live In Japan' (1996) adlı albümü, Japonya´daki konserinin canlı kayıtlarının olduğu bir albüm. Bu albümün özelliği, Manço´nun bizlere veda etmeden önce yayınladığı son albüm olmasıydı. 31 Ocak 1999 tarihinde İstanbul'da öldü.

http://www.ensonhaber.com/baris-manco-kimdir-2013-01-02.html



Sol Ayağım



Otabiyografi türünde yazılmış harika bir roman. Ders alınması gereken pek çok şey var..

Christy Brown
 Dublinli bir duvarcının oğludur. Christy beyin felçli doğar. Bayan Brown buna çok üzülür. Christy’e annesi okuma yazma öğretir. Christy bir tek sol ayağını kullanabilmektedir. Christy’nin Henry adında bir arabası vardır. Christy arabasıyla birliktekardeşleriyle oynamaya gider. Bir gün bu araba kırılır. Christy çok üzülür ve daha da içine kapanır. Christy sol ayağı ile resim yapmaya başlar. Her zaman odasına kapanıp resim yapar. Bir gün bir doktor gelip Christy’e iyileşebilme ihtimali olabileceğini söyler. Bunun üzerine Christy ve annesi Londra‘ya gider. Doktor Collis onun iyileşebileceğini söyler ama sol ayağını kullanmamak şartıyla. İlk başta Christy yıkılır. Daha sonra sol ayağını uzun birsüre kullanmaz. Artık Christy kliniğe gitmeye başlar. Bayan Brown Christy‘e arka bahçeyekocasının yardımıyla bir küçük ev yapar. Christy bir gün dayanamaz vesol ayağıyla kitap yazmaya karar verir. Bu kitabı Doktor Collis bir konserde okur ve çok beğenilir. Christy ilkdefa kendisiyle bu kadar gurur duyar.

Zorluklar bizi asla yıldırmamalıdır. Bizden daha kötü durumda olanlar oldugunu bilmel ne kadar zorda olsakta halimize şükretmeliyiz.

27 Nisan 2013 Cumartesi

Sadece Aptallar 8 Saat Uyur



Kitap Hakkında :

“Erişkin bir insan günde en az 8 saat uyumalıdır.” palavrasını ve / veya önyargısını kırarak 8 saat uyumanın bir alışkanlıktan ibaret olduğunu öğretmektedir. 4 saat uyuyarak 8 saat uyumuş gibi zinde uyanmayı da anlatan kitap, bunun nasıl yapılabileceğini öğretmektedir.
Matematik Diye Bir şey Var
60 yıl yaşadığı varsayılan sıradan bir insan, ömrünün 15 yılını çocuklukta, 15 yılını gıvır zıvır işlerde, 20 yılını da uykuda geçirmektedir ki bu hesapla geriye 10 yıl kalır. Ancak bu aynı sıradan insan, 8 saat yerine 4 saat uyursa, ömrünün sadece 10 yılını uykuda geçirecek ve böylece 10 sene daha fazla yaşamış olacaktır. Bunu başardığında ise sıradanlığı sona erecek ve sıra dışı başarılar elde edecektir; çünkü sıra dışı başarılar elde edenler tüm başarılarını bu ikinci 10 yıla borçludurlar. Keops, Da Vinci, Edison, Newton, Dostoyevski, Armstrong gibi…
Kişisel Gelişim Romanı
Aslında uyku sıkıcı bir konudur. Çevrenizde biri uykudan bahsedince esnemenize engel olamazsınız çoğu zaman. Ancak yazar bu konuyu roman formatında işleyerek öyle eğlenceli bir hale getirmiş ki; kitabı bitirmeden uyumak neredeyse imkansız gibi. E tabi kitabı bitirdikten sonra da…

Deyimlerimizin Anlamları 3

Ağzınla Kuş Tutsan Nafile

       Bir kişi kendini, ya da yaptığı bir işi, karşısındakine bir türlü beğendiremediği, sevdiremediği hallerde söylenen bir deyim.

       Bu tabirin hikayesi, Osmanlı devrinden kalmadır.Osmanlı Devletinin güçlü zamanlarında, Fransa ile iyi ilişkiler kurulmuş, bu arada, İspanya Kralım ezmek için Osmanlı Devletinin desteğini gören Fransa, Osmanlı Padişahını en büyük hükümdar olarak tanımıştı. Akdeniz'de Türk bayrağı çekerek, Barbaros'un enirine giren Fransız donanması gibi, Fransız ordusu da Osmanlı desteğine güveniyordu.O devirlerde, Topkapı Sarayı'nın arz odasında, huzura kabul edilmeyi bekleyen Fransız elçisi. Kızlar Ağasına, işinin önemli ve acele olduğunu bir türlü anlatamamış, içeri alınmayı sağlayamamıştı.

Bin bir rica ve ısrar sonunda Kızlar Ağası, sabırsızlanan elçiye şöyle dedi:
-Siz ne lâf anlamaz adamlarsınız yahu! Şevketli Sultanımız hazretleri bugün çok hiddetli. Demincek bir Frenk hokkabaz burada idi. Adamcağız ne hünerler gösterdi: Külahının altından tavşanlar çıkardı, alev alev yanan demir çubuklan ağzında söndürdü, sekiz arşın uzaklıktaki iğneye iplik taktı, havaya bir kuş uçurdu, uçun kuşa bir şeyler söyledi, kuş gelip ağzına kondu, o da ağzıyla ayaklarından yakaladı. Sultanımız onu bile huzurdan kovdu. Senin anlayacağın, ağzınla kuş tutsan nafile; ama daha büyük hünerlerin varsa bir kere Zat-ı Şahaneye arz edeyim.

25 Nisan 2013 Perşembe

NAR AĞACI




Kitap Hakkında :

Nazan Bekiroğlu yine mükemmel bir iş çıkartıyor ve Balkan savaşı ile Birinci Dünya Savaşı arasında birbirinden farklı noktalarda tarihin sayfalarında güzel aşk hikayelerini bize sunuyor.

Trabzon, Tebriz, Tiflis, Batum ve İstanbul'da geçen Nar Ağacı romanı ile tarihte bir yolculuğa çıkıyorsunuz ve o zamanın şartlarında iki savaş ile dağılıp bir araya gelen hayatları adeta yaşıyorsunuz.

Aşk romanlarını sevenler için kaçırılmaması gereken romanlardan biri adeta. Bir de tarihin gizemli sayfalarında dolaşmak da hoşunuza gidiyorsa bir oturuşta okuyup bitirebileceğiniz kadar kısa olan uzun bir roman sizi bekliyor demektir. 

Mehmet Akif Ersoy



Asıl adı Mehmet Ragif olan Mehmet Akif 1873 yılında İstanbul'da doğdu. Annesi Emine Şerife Hanım, babası Temiz Tâhir Efendidir. İlk tahsiline Emir Buhâri Mahalle Mektebinde başladı. İlk ve orta öğrenimden sonra Mülkiye Mektebine devam etti. Babasının vefâtı ve evlerinin yanması üzerine mülkiyeyi bırakıp Baytar Mektebini birincilikle bitirdi.Fransızca ve Farsça öğrendi. Babasından Arapça dersleri aldı.

Zirâat nezâretinde baytar olarak vazife aldı.

Âkif'in memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913 târihine kadar devam eder.
Memuriyetinin yanında Ziraat Mektebinde ve Dârulfünûn'da edebiyat dersleri vermiştir.
1893 senesinde Tophâne-i Âmire veznedârı M. Emin Beyin kızı İsmet Hanımla evlendi.

Âkif okulda öğrendikleriyle yetinmeyerek, dışarda kendi kendini yetiştirerek tahsilini tamamlamaya, bilgisini genişletmeye çalıştı. Memuriyet hayatına başladıktan sonra öğretmenlik yaparak ve şiir yazarak edebiyat sâhasındaki çalışmalarına devam etti.


1920 târihinde Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet Meclisine seçildi.
17 Şubat 1921 günü İstiklâl Marşı'nı yazdı. Meclis 12 Martta bu marşı kabul etti.

1926 yılından îtibâren Mısır Üniversitesinde Türkçe dersleri verdi. Derslerden döndükce Kur'ân-ı kerîm tercümesiyle de meşgul oluyordu, fakat bu sırada siroza tutuldu. Önceleri hastalığının ehemmiyetini anlayamadı ve hava değişimiyle geçeceğini zannetti.


Hastalık onu harâb etmiş, bir deri bir kemik bırakmıştı. İstanbul'a geldi. Hastanede yattı, tedâvi gördü. Fakat hastalığın önüne geçilemedi. 27 Aralık 1936 târihinde vefat etti. Kabri Edirnekapı Mezarlığındadır.

Eserleri:  Safahat (1911)
              Süleymaniye Kürsüsünde (1912)
              Hakkın Sesleri (1913)
              Fatih Kürsüsünde(1914)
              Hatıralar (1917)
              Asım(1924)
              Gölgeler (1933)

" YALAN SÖYLEME "


Sezercik Yavrum Benim...



Sokak oyunları deyince akla ilk gelenler...

Sek Sek


Saklambaç

İp Atlama


Uzun Eşek


7 Taş


Çelik Çomak


Yakan Top


Mendil Kapmaca


Yağ Satarım Bal Satarım


Renkli İstop

Kemal Sunal kimdir ?


KEMAL SUNAL





1944 yılında İstanbul'da doğdu.
Vefa Lisesi'nden mezun oldu.
Sanat hayatı, "Zoraki Takip" adlı tiyatro oyunuyla başladı.
1 yıl kadar Kenterler Tiyatrosu'nda çalıştıktan sonra Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nda görev aldı.
1973 yılında Ertem Eğilmez'in yönettiği bir filmle sinemaya transfer oldu ve kalabalık kadrolu filmlerde rol almaya başladı.

Türk sinemasında başta ''İnek Şaban'' tiplemesi olmak üzere canlandırdığı pek çok tiple sevenlerinin kalbinde taht kuran Kemal Sunal, 7'den 70'e herkesin sevgisini kazandı. 1944 yılında İstanbul'da doğan Kemal Sunal, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni bitirdi. Sanat yaşamına amatör olarak ''Zoraki Tabib'' oyunu ile atılan Sunal, bir süre Ulvi Uraz ve Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nda çalıştı. Daha sonra sinemaya geçerek, önceleri bazı filmlerde önemsiz roller canlandıran Kemal Sunal, 1973'den sonra kalabalık kadrolu komedi filmleri ile üne kavuştu.

          

Türk sinemasının en büyük komedyenlerinden biri olan Sunal, peşpeşe çevirdiği filmlerle ticari açıdan büyük başarı kazandı. 1977'de Antalya Film Festivali'nde ''En başarılı erkek oyuncu'' ödülünü alan Sunal, oyunculuğu ve özellikle değişik tiplemesiyle Türk sinemasında komedi oyunculuğuna yeni bir soluk getirdi. 1974 yılında evlendi. Ali ve Ezo adlarında, biri kız diğeri erkek iki çocuğu oldu. 1990'lı yıllardan itibaren filmleri kesintisiz olarak televizyonlarda yayınlanmaya başladı; ama kendisi bu gösterimlerden hiç para kazanmadı.

12 Eylül öncesi dönemde yarım bıraktığı üniversiteyi, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo Televizyon ve Sinema Bölümünü'nü 1995 yılında bitirdi ve master yapmaya başladı. Onu unutmamız mümkün değil! Hayatı boyunca toplam 82 filmde rol aldı. 3 Temmuz 2000 tarihinde öldü..


kaynak :http://www.baktabul.net/tiyatrocu/14406-kemal-sunal-kimdir-kemal-sunal-hayati-kemal-sunal-biyografisi-hakkinda.html

24 Nisan 2013 Çarşamba

Deyimlerimizin Anlamları 2


PABUCU DAMA ATILMAK 

Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkarların bağlı bulunduğu teşkilat, ticaretin yanında sosyal hayatı da düzene sokuyordu. Kusurlu malın, malzemeden çalmanın ve kalitesiz işin önüne geçmek için de ilginç bir önlem alınmıştı. Bir ayakkabı aldınız veya tamir ettirdiniz diyelim. Ama kusurlu çıktı. Böyle durumlarda heyet şikayeti ve sanatkarı dinliyor. Eğer şikayet eden gerçekten haklıysa, o ayakkabıların bedeli şikayetçiye ödeniyordu. Ayakkabılar da ibret-i alem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılıyordu. Gelen geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini biliyordu. Böylece pabuçları dama atılan ayakkabıcı maddi kazançtan da oluyor ve gerçekten pabucu dama atılmış oluyordu.

Kaynak: http://www.edebiyatturkiye.com/forum/diger-edebiyat-sahalari/deyimler-ve-hikayeleri/

Mutlu Olmak Polyanna’cılık mı?

Mutsuz olmayı, şuna buna söylenmeyi, karamsarlığı öylesine derinden öğrenmişiz ki, “Bu ülkede yaşanmaz” ve nihayet “Batsın bu dünya” demeye hakkımız olduğunu düşünüyoruz sonuçta. Ve daha da kötüsü, iyimser birini gördüklerinde canları sıkılıyor kötümserlerin, adeta “Şuna bir şey söyleyeyim de keyfi kaçsın” diyorlar içlerinden. Yıllardır seminerlerimde iyimser olmanın öneminden söz ettiğimde en az bir kişi çıkıp “Hoca iyi de o zaman bu polyannacılık olmaz mı?” der. Bu karamsarlığa prim veren bakış tarzı beni üzüyor. Şimdi söz konusu cümleye tekrar bakalım:
“İyimserlik, küçük şeylerden mutlu olmak polyannacılık sayılmaz mı?
Bu görüşte, sanırım iki hata var. Birincisi “iyimserlik eşittir polyannacılık” iddiasıdır ki bu doğru değildir. İkincisi böyle söylendiğinde polyannacılığın kötü olduğunu kim söyledi?
Polyannacılık, kayba uğradığımızda, elimizde kalanları fark etme ve sevinme becerisidir. Polyannacılık bir psiikolojik savunma mekanizmasıdır, aşırı olmadan yerinde kullanıldığı sürece, kişiyi kaygıdan, sıkıntıdan korur, kişinin yarına kalma ihtimalini arttırır. Polyannacılık, kendini avutmak değil, bardağın dolu yanını fark etmektir.
Diyelim ki birisi bir bacağını kaybetti. Şüphesiz bu kötü bir durumdur. Ancak bu kişinin önünde iki yol uzanır:
Birinci yol, bir bacak gittiği için yaşamdan elini çekmek, sürekli üzülmek, artık hiçbir şeyden keyif almamaktır. İkinci yol ise şudur: Kişi eğer geriye dönüş yoksa, mevcut durumu kabullenir, elinde kalan bacak için sevinir, yaşamdan elini çekmez, yaşama sevincini kaybetmez. İkinci yol polyannacılıktır. Polyannacının ömrü, birinciye oranla daha kaliteli geçer.
Polyannacı tavır, Çin atasözünü hatırlatıyor. Şöyle demiş Çinli:
Tanrım, bana değişebileceğim şeyleri
değiştirme gücü ver.
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmemi sağla.
İkisini ayırt edebilmem için de akıl ver.
Değiştiremeyeceğimiz kayıplar karşısında, yaşama sevincimizi kaybetmemek polyannacılıktır. Karamsarlığa oranla da herhalde daha gerçekçi bir tavırdır.
……………………….
Üstün Dökmen

Deyimlerimizin Anlamları 1

KARAMANIN KOYUNU SONRA ÇIKAR OYUNU


Olağan görünen bir işin altından başka şeyler çıkabilir.
Karamanoğullarıyla, Osmanlı Devletinin kıyasıya savaşa tutuştuğu yıllarda, Karaman halkı savaşlardan çok çekmiş; ezilmişler, evleri, barkları, malları çok zarar görmüş. O devrin uluları toplanıp, "Bu kardeş kavgasını tatlılığa bağlıyalım" diye kurultay kurmuşlar. Karaman Beyi ile Osmanlı Beyi'ni Konya'ya çağırmışlar, her iki tarafın şikayetini dinlemişler. Sözü tatlıya getirip, her iki beye de, bir daha savaş yapmamaları için yemin ettirmişler.

Karaman Beyi yemin ederken, elini koynunua götürerek: "Bu can burada kaldıkça, Osmanlı'yı kardeş bilip, kılıç çekmeyeceğime söz veriyorum" demiş. Fakat kurultaydan çıkan Karaman Beyi, kaftanının altından bir kuş çıkarıp salıvermiş ve "İşte can çıktı söz bitti" demiş. Karaman Bey'inin koynundan kuş çıkarıp salıvermesinden sonra bu darb-ı mesel halk arasında yayılmıştır.

Kaynak: http://www.maxicep.com/kultur-sanat/bazi-deyimlerin-hikayeleri-321397.html

Güve Kozası

Bir çocuk sekropia denilen bir tür güve kozalarını topluyor ve bahar gelince ,güvelerin kozalardan nasıl çıktıklarını hayretle ve ilgi ile seyrediyordu.Fakat güvelerin kozadan çıkarken sarf ettikleri gayret ,çırpınma karşısında da içinde bir acıma hissi gelişiyordu.Babası bir gün, bu böceklerin bir tanesinin kozadan çıkmasını güçleştiren ipeği makasla kesti.Fakat sonuç şaşırtıcı idi;çok geçmeden böcek öldü.

Baba bu olay üzerine oğluna şu hayat dersini verdi: oğlum, bu böcek kozasından dışarı çıkarken sarf ettiği gayret neticesinde ,vücudundaki zehri dışarı verir. Eğer o zehir dışarı verilemezse böcek ölür.Aynı zamanda da bu çırpınışlar sayesinde ileride kendisi için çok gerekli olan kasları güçlenir.İnsanlar da ,daha güçlü ,daha dayanıklı ve daha iradeli olmak ve böylece istediklerini yapabilemek için önlerine çıkan zorluklarla mücadele ederek olgunlaşır ,gelişir ve güçlenirler .Eğer insanlar, arzularına kolayca ulaşırlarsa karakterleri zayıflar,adeta ,içlerinde bir şeyin ölmüş olduğunu hissederler...”

Kendi Kendini Yönetme Zamanının Geldiğini Düşünenler İçin





KİTABIN KONUSU

Kitapta düşüncenin gücü konu ediliyor. Bilinç altına farkında olmadan yerleştirdiğimiz yargıların, hayat akışımızı nasıl etkiledikleri çarpıcı örneklerle anlatılamaya çalışılıyor. Hayatımızın bizim istediğimiz doğrultuda akması için bilinç altımızı yeniden şekillendirmenin yolları sunuluyor.

Önyargı




Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanılabilecek hiçbir koz verme...

ŞU HORTUMLU DÜNYADA FİL YALNIZ BİR HAYVANDIR




İsmi kadar ilginç herkesin kendine dair birşeyler bulabileceği harika bir kitap.Herkese okumasını tavsiye ettiğim ve bir değil bir kaç kez okunabilecek başucu kitabı olarak nitelendiriyorum.
 Bu kitap; gelecekteki kişisel yaşamını planlamak isteyenler için;
Dünyada tanınmış kimselerin deneyim ve yaşam görüşleri ile
Yazarın yaşamı boyunca kazandığı kişisel deneyim ve algılarından oluşmuştur.
Kitapta;
Başarılı bir geleceğe nasıl sahip olunacağı, bu başarıya giderken kişisel gücün nasıl kullanılacağı, kişilerin neyi neden istediklerini bilmelerinin önemi, kim olduğunuz, benlik, alışkanlıklar, sevgi, işiniz, olumlu düşünce, hayat, dinlemek, mücadele, iyilik, idealler, hırs, gülümsemek, değer vermek, karar almak, doğallık, üretmek, anlamak, görünüş, inanç, iletişim, yurt sevgisi ve gelecekle ilgili konuları ele alınmıştır.

23 Nisan 2013 Salı

21 Nisan 2013 Pazar

PAZAR NOTLARI :)

Güzel bir haftasonu ve pazar keyfiii :)  Honaz'da güzel bi piknikkk... :)