Mutsuz olmayı, şuna buna söylenmeyi, karamsarlığı öylesine derinden
öğrenmişiz ki, “Bu ülkede yaşanmaz” ve nihayet “Batsın bu dünya” demeye
hakkımız olduğunu düşünüyoruz sonuçta. Ve daha da kötüsü, iyimser birini
gördüklerinde canları sıkılıyor kötümserlerin, adeta “Şuna bir şey
söyleyeyim de keyfi kaçsın” diyorlar içlerinden. Yıllardır
seminerlerimde iyimser olmanın öneminden söz ettiğimde en az bir kişi
çıkıp “Hoca iyi de o zaman bu polyannacılık olmaz mı?” der. Bu
karamsarlığa prim veren bakış tarzı beni üzüyor. Şimdi söz konusu
cümleye tekrar bakalım:
“İyimserlik, küçük şeylerden mutlu olmak polyannacılık sayılmaz mı?
Bu görüşte, sanırım iki hata var. Birincisi “iyimserlik eşittir
polyannacılık” iddiasıdır ki bu doğru değildir. İkincisi böyle
söylendiğinde polyannacılığın kötü olduğunu kim söyledi?
Polyannacılık, kayba uğradığımızda, elimizde kalanları fark etme ve
sevinme becerisidir. Polyannacılık bir psiikolojik savunma
mekanizmasıdır, aşırı olmadan yerinde kullanıldığı sürece, kişiyi
kaygıdan, sıkıntıdan korur, kişinin yarına kalma ihtimalini arttırır.
Polyannacılık, kendini avutmak değil, bardağın dolu yanını fark
etmektir.
Diyelim ki birisi bir bacağını kaybetti. Şüphesiz bu kötü bir durumdur. Ancak bu kişinin önünde iki yol uzanır:
Birinci yol, bir bacak gittiği için yaşamdan elini çekmek, sürekli
üzülmek, artık hiçbir şeyden keyif almamaktır. İkinci yol ise şudur:
Kişi eğer geriye dönüş yoksa, mevcut durumu kabullenir, elinde kalan
bacak için sevinir, yaşamdan elini çekmez, yaşama sevincini kaybetmez.
İkinci yol polyannacılıktır. Polyannacının ömrü, birinciye oranla daha
kaliteli geçer.
Polyannacı tavır, Çin atasözünü hatırlatıyor. Şöyle demiş Çinli:
Tanrım, bana değişebileceğim şeyleri
değiştirme gücü ver.
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmemi sağla.
İkisini ayırt edebilmem için de akıl ver.
Değiştiremeyeceğimiz kayıplar karşısında, yaşama sevincimizi
kaybetmemek polyannacılıktır. Karamsarlığa oranla da herhalde daha
gerçekçi bir tavırdır.
……………………….
Üstün Dökmen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder